20 Eylül 2007 Perşembe

1966' da Çorum İşçi Olayları



Son dönemdeki memur ücret artışları ve grev hakkı istemeleri, 1966 yılındaki Çorumdaki işçi olayları ve Çorum’un nasıl gündeme oturduğunu arşivimden çıkartarak tekrar hatırlatmak ve sizlerle paylaşmak istedim. Mutlaka o günleri hatırlayanlar vardır ama bir de ben genç arkadaşlarıma hatırlatmak için yazayım dedim.

1966 yılının sonbaharında Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonun Genel Sekreteri Halil Tunç, Genel greve gidilebileceğinin sinyallerini vermeye başlamıştı. Demirel’in iktidarında yürüyen hükümet aldığı kararlarla işçilerin tepkilerini arttırmıştı. Halil Tunç Ankara Selanik Caddesindeki Genel Merkezde Eylül ayında yaptığı açıklama Çorumlu işçiler ve bu olaylar, iktidarın zihniyetinin iyice ortaya çıktığını ve grevin kaçınılmaz olduğunu açıklamıştı. Ne olmuştu Çorumda ve bu bardağı taşıran olayın iç yüzü neydir?

Çorum Belediyesinde çalışan işçiler, Belediye Başkanının tutumundan dolayı ( öyle düşünülmektedir ) işten çıkartılmışlardı, işçiler ise Danıştay’a başvurmuşlar ve işe geri alınma kararı verilmişti. Ancak Belediye başkanının olumsuz tutumları nedeniyle bu işçiler işe alınmamış ve durum Ankara merkeze kadar yansımıştı. Bu bardağı taşıran ve genel greve doğru giden olayın suçlusu kimdi. Bu durumun cevabını10 Eylül 1966 tarihli Akis Dergisinden aynen aktarıyorum.

‘’ Eğer durum halledilemez ve Tunç’un haber verdiği protesto hareketleri başlar, Türkiye’nin yollarını yürüyen doldurur, grev dört bir yanı sararsa, bunun mercii, sorumlusu veya suçlusu kim olacaktır? Bu soruya hemencecik ‘’ Johnson Kemal ‘’ ( Çorum Belediye Başkanı ) diye cevap vermek, işi çok basite almaktır. Gerçi gelişmelerde Çorum Belediyesinin bu garip şahsiyetli Başkanının rolü büyüktür. Ama suyun altında cereyan eden bazı olaylar, ilk şöhretini Amerika Başkanı Johnson’a özel mektup yazıp beton karıştırma makinesi isteyerek yapmış olan bu adamın ikinci sınıf emir kulu bir politikacı ve istenirse rahatça geçilebilecek bir engel olduğunu göstermiştir.

Johnson kemalin ve hükümetin bu meseledeki rollerini, davranış tarzlarını ortaya koyan bir olay, geçen haftanın sonunda Cumartesi günü ceyeran etti, hem de bir komedi havası içinde… O gün Milliyet Gazetesinde bir haber yayınlanmıştı. Buna göre, Çorumlu işçiler meselesini halletmek için Türk – İş temaslarına devam etmiş ve Hükümetin ağırlığını koymasını istemişti. Devlet Bakanı Bilgehan meseleyi halletmekte direnen Belediye Başkanını Ankara’ya çağırmış, fakat Johnson Kemal, işinin çokluğunu bahane ederek, daveti AP’li bir belediye başkanından beklenmeyen bir cüretle reddetmişti! Cumartesi sabahı da Başbakan, Johnson Kemal’i Ankara’ya çağıracaktı. Diğer gazetelerde de buna benzer haberler vardı.

Fakat Cumartesi sabahından itibaren Demirel’den Çorum’a hiçbir haber gönderilmedi. Çorum’dan gelen haberlerde Belediye Başkanının makamından kımıldamaya niyetli olmadığını gösteriyordu. Bu işe en çok canı sıkılanlardan biri, işçilerle birlikte İstanbul’a kadar yürüyen ve bu meseleyi hala izleyen Milliyet muhabiri Mete Akyol’du. Akyol, hem meselenin hallinin gecikmesine üzülüyor, hem de Hükümet çevrelerinin kendisine verdikleri haberin doğru çıkmamasına kızıyordu; işte Demirel’in Johnson Kemali çağıracağını söylediği halde, böyle bir şey de olmamıştı.

Nihayet Mete kararını verdi ve saat 11 sıralarında, Başbakanlığa yakın bir yerdeki Milliyet bürosundan Çorum Belediye Başkanına telefon etti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti;

- Kemal bey, ben Ankara’dan, Başbakanlık civarından- bu son kelime
biraz çabuk söylendi – telefon ediyorum. Lütfen, saat kaçta
Ankara’da olacağınızı haber verir misiniz.

- Şey … efendim… Anlayamadım! Başbakanlıktan mı telefon
ediyorsunuz? Ama bana Başbakandan bir iş’ar vuku bulmamıştır?.

- Efendim, ben orasını bilmem. Önümüzdeki notta, saat kaçta
Ankara’da olacağınızın öğrenilmesi isteniyor…

- Şey… Allah Allah… Efendim şey … Beyefendi, siz kimsiniz?...

- Ben, Muammer! ( Süleyman Demirel’in özel kalem müdürü Muammer Ekonom’ un adını kullanmaktadır )

- Şey … Muammer beyefendi! O halde bu bir emir mi?


- Nasıl kabul ederseniz beyefendi…

- Ama Muammer beyciğim, vakit öğleye yaklaştı, ben neyle geleyim oraya? ( o zaman demek ki şimdiki gibi yarım saatte bir otobüs Ankara’ya kalkmıyormuş. )


- Bir araçla

- Otobüs var, taksi var. Ama ben elbet bir şeyle gelirim, hay hay efendim! Yalnız, Sayın Başbakanım müsaade ederse, bir yemek yiyebilir miyim? … Sağ olun beyefendi… Saat 14’te hareket eder, 18’de orada olurum ( demek ki Ankara o zaman 4 saat sürüyormuş ) Beyefendiciğim, Sayın Başbakanıma Te’yiden hürmetlerimi bildirir misiniz? Güle güle beyefendi… Tabii Muammer beyciğim, elbet de Saat 18’i geçirmem efendim… Şerefle beyefendi!...

Aradan saatler geçti. Johnson Kemal, gerçekten Ankara’ya Başbakanlığa geldi. Başbakanla, sonra Çalışma Bakanı ve Türk – İş Genel Sekreteri ile görüştü. Bu görüşmelerden sonra Başbakanlıktan ayrılan Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem, bir gazeteci ile karşılaştı. Gazeteci sordu;

- Beyefendi, Çorum Belediye Başkanını Ankara’ya kim çağırdı? Başbakan mı?

Ali Naili Erdem, Ferdi Tayfur’unkini andıran sesiyle, kasılarak cevap verdi;

- Evet, Sayın Başbakanımız çağırdı!... Onun için geldi.

Ali Naili ERDEM’in arkasından bakakalan, gülmemek için dudaklarını ısıran ve yukarıdaki soruyu sormuş olan gazetecinin ismi, Mete Akyol’du!. ‘’

Bu görüşmelerden bir sonuç çıkmamış, Çorum Belediye Başkanı istifasının sunmasına rağmen, kabul edilmemiştir. Aslında olayın muhatabı Belediye Başkanı Kemal Bey değil, Çorum AP İl örgütü gösterilmiş, İl örgütü ise bu karardan vazgeçmemiştir. Buradan çıkan sonuç ne kadar grev hakkı olsa da bu grev gerçekleşmemiş ve olan Çorumlu işçilere olmuştur.

Bu olay bir orta oyunudur ve tüm aktörler topu bir birine atmış, ortadaki ebe ise Çorum belediyesinden atılan işçiler olmuştur. Bugün bunların içinden yaşayanlar ve o günleri çok iyi hatırlayanlar vardır. Bu konuda Türk Bayrağı ile yapılan yürüyüşü de resim olarak sunuyorum belki bu yürüyüşte olan birileri bu resmi görerek o günleri hatırlar.

Bu gün memurlar grev hakkı istiyorlar, ama ortadaki ebe olduğunuz sürece bu ebelik sizi hiçbir zaman o topu kapmaya gücünüzü yetirmeyecektir.

Saygılarımla;

6 Eylül 2007 Perşembe

DAMAT FERİT PAŞA

Giriş

Ülkemizi dün olduğu gibi bugünde dar boğazlara sokmaya, bu ülkenin bölünmesi ve parçalanması için bütün güçleriyle çalışan ve Gazi Mustafa Kemal’in tabiriyle içteki ve dıştaki düşmanların bilinmesi için bu haftadan itibaren tarihi bir çalışma başlatıyoruz. Bu çalışma tarihimizde ortaya çıkmış, bu ülke için büyük hizmetleri olmuş ya da bu vatanı satmaya kadar varan hıyanet içindeki kişileri ortaya çıkartmaya çalışacağız. Burada ki amacımız zaten bildiğimiz değil, adını duyduğumuz fakat çok fazla tanımadığımız kişilerin anlatılmasıdır. Bu hafta sizlere kendi şahsi çıkarları ve kendini yetiştirenlerin idealleri uğruna çalışmış bir kişiyi anlatmak istiyoruz. Bu kişi Damat Ferit Paşadır. Bu yazılar sizin olduğu kadar çocuklarınızın da yararlanacağı bir kaynaklardır. Tamamen belgelere dayalı bu çalışmalar objektif unsurlar taşımaktadır.

DAMAT FERİT PAŞA

Osmanlı Sadrâzamlarından Şûrâ-yı Devlet üyelerinden Seyyid Hasan İzzet Efendi'nin oğlu olup, İstanbul’da 1853 yılında doğdu. Tahsilini Oxford Üniversitesinde tamamladıktan sonra Hâricîye Teşkilâtında görev aldı. Paris, Berlin, Petersburg ve Londra elçilikleri kâtipliklerinde bulundu. Daha sonra Sultan Abdülmecid’in kızlarından Mediha Sultanla evlendi ve saraya damat olarak girdi. 1884 yılında Şûrâ-yı Devlet üyeliğine tâyin edildi. İki sene sonra da vezir rütbesi verilen Damat Ferit Paşa, Londra Büyük Elçiliğine tâyinini istediyse de, Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından bu isteği reddedildi. Bunun üzerine memuriyetten ayrılıp, Meşrûtiyetin îlânından sonra Âyân Meclisi üyesi oldu. Önceleri İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerine yaklaştı. Ancak anlaşamamaları sonucu ( İngiliz yanlısı ve gerçek yüzünü bildiklerinden ) onların aleyhinde çalışmaya başladı ve Hürriyet ve İtilâf Fırkası' nın kurucuları arasında bulundu. Hürriyet ve İtilâf Fırkası, İttihat ve Terakki' ye muhalif bir politika izliyordu. 11 Kasım 1911 günü kurulan fırkanın ilk başkanlık görevini 25 Kasım 1911' den Haziran 1912' ye kadar devam ettirdi.

İmparatorluğun son zamanlarında beş defa sadârete getirilmiştir. Sadâreti zamânında yaptığı tutarsız icrâatı sebebiyle memleketin içte ve dışta zor durumlara düşmesinde büyük tesiri olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, Osmanlıların son sultânı, Sultan Altıncı Mehmet (Vahîdeddîn Han) de kendisini sevmeyip daha şehzâdeliği zamânında, Ferit Paşaya karşı sâhip olduğu düşüncelerini açıklamıştı. Sultan Vahdeddîn’in Ferit Paşayı defalarca sadârete getirmesini târihçiler, zamanın kritik oluşundan ve mecburiyetten ileri geldiğini söylemektedirler. Çeşitli entrika ve arkasına aldığı İngiliz güçleri tarafından Osmanlıyı batağa sürüklemesi, oluşturulmaya çalışılan vatanı kurtarma gayretlerini baltalaması ile bilinmesi gereken bir adam olarak karşımız çıkmaktadır. Yaşamını şahsi çıkarları üzerine kuran bu şahsın icraatları nelerdir.

I. Dünya Savaşının Sonrası

Ekim 1914 yılında I. Dünya Savaşına giren Osmanlı Devleti, Çanakkale’de bir destan yazmasına rağmen Müttefikleri gibi savaşta yenik sayılmış ve 30 Ekim 1918’ de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda bırakılmıştır. Birliklerini geri çekerek terhis eden ve Ordu mevcudunu elli bine indiren, ulaşım ve haberleşme ile askeri önem sahip olan maden ve ürünlerini İtilaf devletleri’nin denetimine bırakan Osmanlı Devleti yine de işgale uğramış, 6 Kasım 1918’ den itibaren Çanakkale ve İstanbul Boğazları İtilaf Devletlerinin işgaline maruz kalmıştır.

13 Kasımda verdikleri sözleri tutmayan aralarında Yunan savaş gemisinin de bulunduğu bir İtilaf Donanması İstanbul’a gelmiştir. I Dünya Savaşından önce zaten plan hazırlanmış olup, İstanbul’dan sonra Suriye, Lübnan, Irak gibi devletler kurulmaya başlanmış, Doğu Anadolu’ da bir ermeni devleti kurmak, Batı Anadolu’ya ise Yunanlılara vermek şeklinde çalışmalara başlamışlardır. Nitekim Lord Curzon 18 Kasım 1918’ de Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada gerçek amaçlarını açıklamışlardır. Curzon ‘’ Kürt, Arap, Rum ve Yahudilerin ‘’ Türk egemenliğinden kurtulacağını söylemiştir. İstanbul ise çalkalanmaktadır. Her zaman olduğu gibi, birileri Manda yönetimine girelim rahat ederiz ihanetinde bulunurken bazıları ise Wilson ilkelerine güvenerek hakkımızı arayalım demektedirler. Bu amaçla kurulan müdafa-i hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri oluşturulmaya başlanmıştır. Bu karışıklıkları fırsat bilen Damat Ferit 2 Aralık 1918 de Ayan Meclisinde Meclis-i Meb’usan’ın fesih edilmesini istemiştir. 21 Aralık 1918 de ise Padişah Mehmet Vahdetin seçim süresini de aşması nedeniyle Meclis-i Meb’usanı fesih etmiştir. Karışıklıkların artması ve İngilizlerin ısrarı üzerine 4 Mart 1919 da Damat Ferit beklediği anı yakalamış ve Hükümetini kurmuştur. Ona göre İngiltere’yi tutmak ehvenişerdir.

İstanbul’da bu gelişmeler yaşanırken Paris’te toplanan Barış Konferansı’nda ise İzmir ve çevresinin Yunanlılar tarafından işgalinin zemini hazırlanmakta idi. Nitekim 15 Mayıs 1919 tarihinde İtilaf devletleri Donanması kontrolünde Yunan Birlikleri İzmir’i işgal etiler. Başta İstanbul olmak üzere tüm yurtta büyük olay ve protestolar olmuş ve Yunanlıların burada durmayarak başta Manisa olmak üzere tüm Batı Anadolu’ya yayılması ve buralarda yaptıkları katliamlar ve zulümler nedeniyle Milli Birliğin doğmasına neden olmuşlardır. Burada sessiz kalan tek kişi Damat Ferit’ti bu nedenle 16 Mayıs 1919’da baskılara dayanamayarak istifa etmek zorunda kalmıştır.
Göstermelik bu istifa İtilaf Devletlerinin tepkisine neden olmuş ve baskılar sonucunda 19 Mayıs 1919 da ikinci Damat Ferit hükümeti kurulmuştur. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekmektedir. Mayıs 1919’ da hazırlıklara başlayan ve 19 Mayıs 1919’da büyük yetkilerle donatılarak Samsun’a çıkan Gazi Mustafa Kemal, Damat Ferit’ten habersiz mi gitmişti hayır, bu kadar yetki ile donatılan bir kişi bugünkü deyimi ile Başbakandan ve Padişahtan habersiz bu yetkileri alması mümkün değildir. O halde Damat Ferit buna nasıl izin vermişti. Birincisi zorunda kalmıştır. Ergun HİÇYILMAZ’a göre, ‘’ Paşa 15 Mayıs 1919’da Damat Ferit Paşa’nın, Nişantaşı’ndaki evinde kendisine verdiği özel akşam yemeğine, yeni Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile birlikte katılmıştı. Sadrazam, Mustafa Kemal’in salahiyetlerini hangi ölçüde ve nasıl kullanacağını merak ediyordu. Sadrazamın bu konuda tereddütlerinin olduğu anlaşılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, “İngiliz raporlarına göre Samsun ve havalisinde bazı karışıklıklar varmış. Yerinde yapacağım tetkikat ile hallederiz” demişti. Sadrazam bu defa Cevat Paşa’ya dönerek “Siz ne dersiniz?” diyecekti. Cevat Paşa bu soruyu, tereddüdü ortadan kaldırmak gayesiyle şöyle cevaplayacaktır: “Efendim, Paşa tabiî o mıntıkadaki kuvvete kumanda edecek, zaten nerede kuvvet kaldı ki?” Özellikle Fevzi Çakmak Paşa ve vatansever komuta arkadaşları bu konuda ısrar etmekte ve Damat Ferit’i zorlamakta idiler. İkinci olarak Cevap Paşa’nın da dediği gibi ortada toplanacak bir kuvvete yoktu, gitse de ne yapabilirdi ki, üçüncü olarak da, Kız Kulesi civarında bekleyen İngiliz denetleme gemisi zaten bu geminin önünü kesecekti. Ancak hesaplamadığı bir şey vardı, seçilen kişi Mustafa Kemal’di ve arkasında tarih boyunca bağımsız yaşamaya alışmış ve hiçbir zaman köle olmamış, her zaman bağımsız ve büyük devletler kurmuş bir Türk Milleti vardı.

Mücadele Dönemi

Gazi Mustafa Kemal’in Anadolu’ya çıkarak Milli Mücadeleyi başlattığını gören İngilizler, sömürge yaptıkları diğer Müslüman ülkelere örnek olması ve Hindistan yolunun tehlikeye girmesi nedeniyle bu direnişin kırılması gerektiğine karar verdiler. Bu amaçla 8 Haziran 1919’ da Gazi Mustafa Kemal’in görevine son verilmesi ve geri çağrılması için hükümete baskı kurmaya başladılar. 23 Haziran 1919’da Meclisi Vükela Gazi Mustafa Kemal Paşayı görevden aldı. Dahiliye Nazırı ( İç İşleri Bakanı ) Ali Kemal Bey vilayetlere bir yazı göndererek kararı duyurdu. Ancak onlar için iş işten geçmişti. Şimdi İstanbul’da iki gurup ortaya çıkmıştı, Milli Mücadeleye destek verenler ve vermeyenlerin kavgası nedeniyle Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey ve Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa Hükümetten istifa ettiler.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 8 Temmuz 1919’ da hem Hükümet görevinden (müfettişlik) hem de askerlik görevinden istifa etti. Paris’ teki görüşmelerden dönen Damat Ferit, altı haftalık süre zarfında Anadolu’da baş gösteren olayları çok teessüfe değer olduğunu bildirerek bu konuda bir genelge yayınladı. Bu genelge Erzurum Kongresi hazırlıklarına karşı bir tavırdı. Bu Damat Ferit’in Milli Mücadele ile mücadelesinin de başlangıcı olarak görülmektedir. Her istediğinin yapılmadığı zaman istifa etmeye alışmış olan Damat Ferit yine istifa etti, ancak biliyordu ki ağabeyleri yine baskı uygulayacak ve yine hükümeti ona kurduracaklardı. İngilizlerin hemen baskısı başlamış ve bu baskı sonuç vererek yine hükümeti kurma görevi bu şahsa verilmişti. Damat Ferit üçüncü Hükümetini kurmuştu.

Erzurum Kongresi ile dünyaya bağımsızlığını ilan eden Türk Milleti, Sivas kongresi hazırlıklarına başlamıştı, Damat Ferit ise karar üzerine karalar çıkartıyordu. Gazi Mustafa Kemal ve Rauf Beyin derhal yakalanarak İstanbul’ a gönderilmesi, Anadolu’ya Nasihat Heyetlerinin yollanması, Ordu Müfettişliklerinin kaldırılması, Kolordu Komutanlıklarına yeni tayinler yapılması ( Çünkü bu Kolordu Komutanları, o kadar emir verilmesine rağmen Gazi’yi ve arkadaşlarını yakalamıyorlardı ) gibi çalışmalarda sonuç vermemiş ve 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri ararsında Sivas Kongresi toplanmıştır.

Damat Ferit Anadolu’da kaybettiği denetimi tekrar sağlamak ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın nüfuzunu kırmak gayesiyle Anadolu’ya sevk etmek üzere yeni bir askeri güç oluşturmak istedi. Bunun için İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine müracaat etti. Damat Ferit bu müracaatında, Eskişehir’e iki bin kişilik bir kuvvet gönderilmesi gerektiğini belirtmekte ve bu kuvvetin Mustafa Kemal Paşanın hareketini frenleyeceğini, bu şekilde İstanbul’un tehlikeye düşmesinin önleneceğini ifade etmektedir. İngiliz ve Fransız yetkililer bu gücü Osmanlı askerinde kurduklarında bunlarında Milli Mücadelye katılacağından emindiler, kendi kuvvetlerini ise göndermeyi düşünmemektedirler, çünkü plan kendilerinin savaşması değil, kandırıp İzmir’e çıkarttıkları Yunan Orduları ile Anadolu’daki gelişimi sağlamaktı. Bunu üzerine Damat Ferit Hükümeti 30 Eylül 1919’ da istifa etmek zorunda kalmıştı.

2 Ekim’de yeni hükümeti Ali Rıza Paşa kurdu, ancak işgalcilerin beklentilerinin tersine Milli Mücadele yanlısı bir tavır sergilemesi ve İşgalcilerin kontrolündeki Akbaş Cephaneliliğinin Milli kuvvetlerce basılıp silah ve cephanenin kaldırılması yani Anadolu’ da Milli mücadelenin gelişip etkinlik kazanması üzerine İtilaf Devletleri Anadolu’yu susturunuz ve Kuvay-i Milliyeyi takbih ediniz diyerek bir nota vermişlerdir. Hükümet notaya ret cevabı verdi. İşgalciler 2 Mart 1920’ de ikinci ve çok sert bir nota daha vererek hükümetin istifasını istemiştir. Ali Rıza Paşa Hükümeti 3 Mart 1920’ de istifa etti. 8 Mart 1920’ de Ali Rıza Paşa Hükümetinde Bahriye Nazırı olan Salih Paşa Hükümeti Kuruldu. Ancak istenen yine olmamıştır. Salih Paşa Hükümetine verilen yeni bir notayı alan hükümet ‘’ Kuvay-i Milliye Hareketi, meşru hakların müdafaasıdır ‘’ diyerek verilen notayı geri çevirdi. Baskılara dayanamayan hükümet 1 Nisan 1920’de İşgal Kuvvetlerinin yaptığı hukuka aykırı bir harekettir diyen uzunca bir protesto notası vererek istifa etti.

İşgal Kuvvetleri Damat Ferit’ten başka şansları kalmamıştı 5 Nisan 1920’ de Damat Ferit 4. Hükümetini kurdu. İşgal Kuvvetleri bu işin böyle yürümeyeceğini ve Anadolu’daki oluşumun o kadar basit olmadığını görerek ve yanlarına Damat Ferit’i de alarak İstanbul’u tam bir işgale başladılar. Şehirde denetimi ele aldılar, sıkıyönetim ilan ettiler, Meb’usan Meclisini basarak, içlerinde Rauf Bey’in de bulunduğu mebuslardan önemli bir kısmı ile yüzeli kadar asker ve sivil yetkiliyi tutukladılar. Bu gelişmeleri gören Heyet-i Temsiliye Başkanı ve Erzurum mebusu olan Gazi Mustafa Kemal Paşa 19 Mart’ta Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclis toplanacağını ve bu yönde gerekli girişimlerin hemen başlanacağını bildirdi.

Damat Ferit, Ankara’da belirmeye başlayan ve Meclis açılışı da sağlanınca daha da meşruiyet kazanacak olan gelişmelere karşı derhal harekete geçti. Nitekim daha önce kongreler sırasındaki hükümeti döneminde olduğu gibi İngilizlere yakınlaşma ve istekleri doğrultusunda hareket etme politikasına tekrar yöneldi. İngilizlerde bu sorunun bitmesini istediklerinden Damat Ferit’in istediği askeri yaptırımları kabul ettiler. Damat Ferit ilk olarak 9 Nisan’da ‘’ Kuvay-ı Milliye’nin hem Anadolu’yu korkunç bir istila tehdidine hem de Devletin başının gövdesinden ayırmaya sebep olduğu ‘’ ifadesinin de yer aldığı bir genelge yayınladı. İstanbul’a yakın yerlerdeki ahalinin ileri gelenlerini saraya çağırarak sadakat yemini ettirdi. Şeyhülislam Fetvası yayınlatarak Milli Hareketi fitne ve fesat hareketi olarak gösterdi ve lider ve taraftarlarının öldürülmesi şer’an caiz (uygun ) olduğunu yayınladı. Bu girişimler etkisini gösterecek ve 13 Nisan 1920 de Düzce’de Milli Harekete karşı ayaklanma başlayacak ve Anadolu’da yayılacaktı.

Damat Ferit Hükümeti bu girişimlerin yanı sıra Milli Harekete karşı, Kuvay-ı İnzibatiye adıyla bir askeri birlik oluşturmak maksadıyla, 18 Nisan 1920’de askeri teşkilatın kuruluş nizamnamesi olan Kararnameyi yayınladı. Arkasından derhal asker toplama girişimlerine başladı. Eski harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa komutasında Kuvay-i İnzibatiye Birlikleri oluşturuldu.


Heyet-i Temsiliye de bu hareketlere karşı gerekli tedbirleri alarak, 23 Nisan’ da BMM açılarak çalışmalarına başladı. Anadolu’daki çeşitli ayaklanmalar ve Kuvay-i İnzibatiye birlikleri birçok bölgede yenilgiye uğratıldı. Moralleri bozulan İnzibat birlikleri İstanbul’dan gelen yeni destekle 14 Haziran’da Milli Kuvvetlere karşı taarruza geçti. Ancak harekat başarısızlıkla sonuçlandı. Milli Kuvvetlere yenilen İnzibat birlikleri dağıldı. Zaten gönüllü savaşmayan bu askerlerden birçoğu Milli Kuvvetlere katıldı. Kalanların ise silahları İzmit’te İngilizler tarafından ellerinden alındı. Damat Ferit birkaç defa daha İngilizlere yeni bir kuvvet kuralım dedi ise de, General Milne böyle bir kuvvetin teşekkülünde önce Hükümetin Barış Antlaşmasını imza etmesini istedi. Damat Ferit bir daha yenilmişti.

Hayatını Milli Mücadelenin yok olmasına adamış ve bunu psikolojik bir sorun haline getirmiş olan Damat Ferit, yeni birlikler kurabilmesi ve Anadolu’daki saldırabilmesi için Sevr anlaşmasını imzalaması gerekiyordu. Sevr öyle bir anlaşmaydı ki, anlaşmayı imzalamak üzere Paris'e gelen Türk Heyeti’nin başkanı olan eski Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa'ya anlaşma şartları ilk sunulduğunda: "Bu barış şartları bağımsız bir devlet kavramı ile kesinlikle bağdaşmaz!" diyerek Paris’i hemen terk etmişti.
Ahmet Tevfik Paşa'nın geri dönmesi üzerine İstanbul Hükümeti, Damat Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet gönderdi. Eski Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) Hadi Paşa, Şura-yı Devlet (Danıştay) eski reisi Filozof Rıza Tevfik, Bern Sefiri (elçisi) Reşat Halis'ten meydana gelen bu heyet Paris'e giderek, 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaşmayı tanımadı. Meclis "Misak-ı Millî"ye yemin ederek, Türk topraklarının parçalanmasına müsaade etmeyeceğini tüm dünyaya ilân etti. Bu durum umutla beklenen Kuvay-i seferiye ile ilgili girişimlerinde sonu oldu. Böylece Damat Ferit’in politikaları bir kez daha iflas etmişti. 16 Ekim 1920’ de Damat Ferit Hükümeti istifa etti.

Anadolu’da hiç sevilmeyen Damat Ferit, Millî Mücâdelenin zafere ulaşması üzerine, 21 Eylül 1922' de Avrupa’ya kaçtı. 6 Ekim 1923’te Fransa’nın Nice şehrinde öldü. İşgal Kuvvetlerinden daha fazla vatanına düşman, bu kişinin hiç çocuğu olmamıştır .Mediha Sultanın ilk eşinden olan oğlu Abdurrahman Sami’ yi oğlu kabul etmiş ve mirasını ona bırakmıştır. A. Sami’den olan torunu Fethi Sami BALTALİMANI ise Londra’da 97 yaşında vefat etmiştir. Fethi Sami Beyin kızı Leyla Mediha İngiltere’de yaşamaktadır.

Not: Sayın Doç Dr. Adnan Sofuoğlu’na yaptıkları çalışmalarla bize ışık tutmaları ve bu yazıyı yayınlamamızda ana kaynak olmaları nedeniyle teşekkürü bir borç biliriz

Kaynakça

Adnan Sofuoğlu; ‘’ Damat Ferit Paşa Hükümetinin Milli Mücadele’ye karşı Girişimleri ve son olarak Kuvay-ı Seferiye adıyla yeni bir askeri birlik oluşturma çabaları ‘’ T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara
Ergun HİÇYILMAZ; http://www.turksolu.org/
Perihan Korkmaz; Damat Ferit Paşa ailesi ile ilgili haberi
http://tr.wikipedia.org/wiki/Damat_Ferit_Pa%C5%9Fa